Kadın cinayetleri, son yılların en büyük toplumsal sorunlarından biri haline geldi. Türkiye’de her gün, birer birer hayatlarına son verilen kadınların hikayeleri, ailelerinde ve sevdiklerinde açılan derin yaralarla belleklerimizde yer ediyor. Ancak bazı kadınlar, yaşamları boyunca karşılaştıkları zorluklar karşısında durmayı seçiyor ve cesurca seslerini yükseltiyor. İşte bu kadınlardan biri de Sena… Sena, sadece kendi hayatını değil, tüm kadınların yaşamlarını savunmaya kararlı bir isim olarak öne çıkıyor. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" diyen Sena, bu çıkışıyla yalnızca kendi hikayesini değil, toplumun karşı karşıya olduğu derin bir sorunu gözler önüne seriyor.
Sena, 30 yaşında, öğretmenlik yapan bir kadın olarak hayatın zorluklarıyla mücadele eden bir birey. Genç yaşında gerçekleştirdiği idealist seçimler ve mesleği dolayısıyla birçok kadının rol model alabileceği bir figür olarak sıyrılıyor. Ancak Sena'nın hayatı, yüzlerce kadının hayatında olduğu gibi tehditler ve şiddetle sarmalanmış durumda. Son yıllarda en çok konuşulan konulardan biri olan kadın cinayetleri, maalesef hala güncelliğini koruyor. İşte bu noktada Sena, tişörtünde taşıdığı mesajla dikkat çekiyor; "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum." Bu cümle, onbinlerce kadına ilham kaynağı oluyor ve toplumsal bir dert olarak gün yüzüne çıkıyor.
Türkiye’de her gün en az bir kadın, erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybediyor veya ciddi yaralar alıyor. Dikkat çeken bir diğer nokta ise, bu cinayetlerin çoğunun, ev içi şiddet, psikolojik baskı ve ekonomik sorunlar gibi sebeplerden kaynaklandığı. Yani, bu cinayetler sadece fiziksel birer saldırı değil, aynı zamanda kadınların yaşam alanlarını daraltan bir sistemin de parçası. Sena’nın çığlığı, her kadının bireysel olarak karşı karşıya kaldığı korkuların yanı sıra, cinsiyet temelli şiddetin toplum açısından nasıl bir sorun teşkil ettiğini gözler önüne seriyor. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum," diyen Sena, bu mücadelede yalnız olmadığını, birlik olmanın gücünü savunuyor.
Sena'nın başlattığı bu farkındalık kampanyası, sosyal medya üzerinden hızla yayılmaya başladı. Daha önce benzeri olmayan bir hareket olan #KadınCinayetiDeğilYaşamSavaşı etiketi, birçok kadını cesaretlendiriyor ve şiddete karşı durduruyor. Sena, bu hareketle aslında kendisinin bir hedef olması değil, toplumda değişim yaratma isteği olduğunu vurguluyor. "Bu sadece benim mücadelem değil, tüm kadınların mücadelesi," diyor. Bu kelimeler, sadece onun değil, az sayıda olsa da, cesurların cümlelerinden biri haline geliyor. Sena'nın çağrısına karşı çıkan ve onu destekleyen birçok kadın da bulunuyor. İletişimde sıkça kullanılan "Ben de varım!” ifadesi, destek veren kadınlar arasında bir simge haline geliyor.
Bu mücadelede önemli olan sadece kadına yönelik şiddeti durdurmak değil, aynı zamanda toplumsal bir bilinç oluşturmak. Bunun için genç nesillerin eğitimi, kadınların güçlendirilmesi ve serbest bırakılması, toplumun kadınları nasıl algıladığı ile de yakından ilişkili. Sena, kadın cinayetlerine karşı bir duruş sergilemenin yanı sıra, aile yapısının ve toplumsal normların da yeniden sorgulanması gerektiğine inanıyor. "Bunu biz başaracağız, birlikte yürüyerek," diyor. İleriye dönük hayalinde, kadınların özgürce sokaklarda yürütülebileceği ve toplumda eşit haklara sahip olabileceği bir nesil yaratmak yatıyor.
Sonuç olarak, Sena’nın hikayesi sadece bir kadın için değil, tüm toplumu ilgilendiren bir sorunu dile getiriyor. Kadın cinayetlerine dikkat çekmek ve bu konudaki farkındalığı artırmak adına bütün bireylerin üzerlerine düşeni yapması gerektiğinin altını çiziyor. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" derken, artık her kadın kendi hikayesini yazmalı, yaşamına ve özgürlüğüne sahip çıkmalı. Bu noktada, toplumsal bir bilinç ve değişim şart: Herkese açık sesleniyoruz; "Artık yeter!"