İsrail ve İran arasındaki gerilim, iki ülkenin de ulusal güvenlik politikalarının ve stratejik hedeflerinin belirginleşmesiyle birlikte tarihin en kritik noktalarından birine ulaştı. 2023 yılının Ekim ayında patlak veren çatışmalar, altıncı gününe girdiğinde, bölgedeki dinamikleri yeniden şekillendirme potansiyeli taşıyor. Hem bölgesel hem de uluslararası anlamda büyük yankılar uyandıran bu savaş, yalnızca askeri hizmetlerin ötesine geçerek sivil halka da büyük zararlar vermeye başladı. Kapsamlı bir analizle, bu çatışmanın nedenlerini, sonuçlarını ve dünya çapındaki yansımalarını ele alacağız.
İsrail ve İran arasındaki düşmanlık, tarihi birikim ve siyasi stratejilerin bir yansıması olarak sık sık derinleşmiştir. 1979'daki İran İslam Devrimi'nden sonra, her iki ülke de birbirlerine karşı düşmanca tutumlar geliştirmiştir. İsrail, İran’ın nükleer programını bir tehdit olarak görürken, İran da İsrail'in varlığını Siyonizm'in bir uzantısı olarak değerlendiriyor. Bu tarihsel düşmanlık, son yıllarda Suriye ve Lübnan gibi ülkelerdeki vekalet savaşlarına sıçrayarak tırmandı. Ancak bu son patlama, iki ülke arasında doğrudan bir askeri çatışmaya dönüşerek dünya tarihi açısından bir dönüm noktası haline geldi.
Son haftalarda, İsrail, hedef olarak belirlediği İran destekli gruplara karşı hava saldırıları gerçekleştirdi. Bu saldırıların bir kısmı Lübnan’daki Hezbollah hedeflerine yönelik olmasına rağmen, İran’ın içindeki farklı milis gruplar da hedef alındı. İran ise misilleme olarak İsrail'e çeşitli roket saldırıları düzenleyerek yanıt verdi. Bu karşılıklı saldırılar, uluslararası toplumda büyük bir endişeye yol açarken, sivil halkın arasında da büyük acılara neden oldu. Savaşın başladığı günden bu yana her iki taraftan da çok sayıda insan hayatını kaybederken, özellikle sivil kayıplar uluslararası basının gündeminde öncelikli yer edinmiştir. Bu durum, dünya genelindeki insan hakları örgütlerini, savaşın sona ermesi için harekete geçmeye yönlendirmiştir.
Sonuç olarak, İsrail ve İran arasındaki çatışmanın ardındaki dinamikler sadece bu iki ülke ile sınırlı değil. ABD ve Rusya gibi küresel güçlerin de bu savaşta oynayabileceği roller, çatışmanın gidişatını önemli ölçüde etkileyebilir. Uluslararası toplum, diplomatik yollarla bu krizi çözmek ve barış sağlamak için çaba harcarken, anlaşmazlığın derinleşmesi muhtemelen Orta Doğu'nun geleceğini de belirleyecektir. Gözler, her iki ülkenin de atacağı adımlar üzerinde yoğunlaşırken, dünya barışının korunması adına umutlar azalıyor.